KİŞİSEL BLOG SAYFASINA HOŞGELDİNİZ

TÜRKLERİN YAPTIĞI ANTLAŞMA,SAVAŞ VE SEFERLERİ BULABİLECEĞİNİZ BASİT VE İŞİNİZE YARIYABİLECEK BİR BLOG.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Haçova Zaferi tarihi 26 Ekim 1596

Haçova Zaferi tarihi

Eğri Kalesi'nin fethinden sonra, Osmanlı birlikleri ilerleyerek 15 Ekim 1596 günü Haçova'da Avrupa ordusuyla karşılaştı. Bu ordu da Avusturya, Alman, Erdel, İspanyol, Fransız, Çek ve Leh kuvvetleri vardı. Avusturya Arşidükü Maxmilien komutasındaki düşman kuvvetleri ile yapılan savaşta Osmanlı birlikleri, düşman birliklerinin tüfek atışlarına maruz kaldı. Pek çok askerimiz şehit oldu.

Ordu merkezinin ele geçirilip padişahın ayrıldığı haberi yayıldı. Ancak bu gelişmelerden haberi olmayan akıncılar canla başla savaşa devam ediyordu. Yalnızca bu akıncı birliklerinin mücadelesi bile düşman ordusunun dağılmasına yetti ve kazanılan Haçova Zaferi ile Osmanlılara Viyana yolu açıldı (26 Ekim 1596).Haçova Savaşı'ndan sonra Sultan Üçüncü Mehmed İstanbul'a döndü.

Avusturya Cephesi'ne Satırcı Mehmed Paşa atanmıştı. Tata Kalesi'ni geri almayı başaran Satırcı Mehmed Paşa, Budin'in kuzeyindeki Vaç bölgesinde düşman kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. Bu arada Avusturya temsilcileri ile bir barış antlaşması yapılmaya çalışıldıysa da, olumlu bir sonuç alınamadı. Bir süre sonra Avusturya kuvvetleri Kanuni Sultan Süleyman zamanında fethedilen Yanıkkale'yi (Raab Kalesi) ele geçirdiler (1598).

Hünkar İskelesi Antlaşması 8 Temmuz 1833


Hünkâr İskelesi Antlaşması
8 Temmuz 1833’te Rusya ile Osmanlı devleti arasında imzalanan antlaşma.

Yunanistan’da ve Arabistan Yarımadasında Osmanlı Devletine büyük hizmetler yapmış olan Mısır Valisi Mehmed ali paşa, kendisine verilen yanlış bir haber üzerine, Osmanlılara karşı oğlu İbrahim paşa'nın kumandasında, Suriye tarafına asker sevk etmişti. Üç gün süren muharebede Mısır askeri, çokluğu ve intizamlı olması sebebiyle galip gelerek Kütahya’ya kadar ilerledi. Fransızlar ve İngilizler, Müslümanları birbirine düşürmek için Mehmed Ali Paşayı, Osmanlılara karşı kışkırtıyorlardı. Osmanlı Devletinin bütünlüğünü sarsacak gibi görünen Mısır meselesini halletmek isteyen Sultan ikinci mahmud han, Rusya ile Hünkâr İskelesi Antlaşmasıyla ittifak akdine mecbur kaldı.

8 Temmuz 1833’te imzalanan antlaşma, 6 açık ve biri gizli olmak üzere yedi maddeden meydana geliyor ve 8 sene için geçerli sayılıyordu. Antlaşmanın açık maddelerinde;

1. İki devletin sadece savunma maksadıyla bu antlaşmayı imzaladığı,

2. Herhangi bir savaş vukuunda birbirlerine yardım edecekleri,

3. Yardımı isteyenin diğerinin masraflarını karşılayacağı,

4. Sürenin 8 yılı aşmayacağı,

5. İki ay içinde onaylanacağı,

gibi hususlar bulunuyordu.

Gizli maddede ise; Rusya, Batı ile savaşa girdiği anda, Osmanlıların, boğazları Batılılara kapatacağı hususu vardı.

Fransa ve İngiltere, antlaşmanın imzalandığını öğrenir öğrenemez, antlaşmayı protesto ettiler. Bir İngiliz donanması, İzmir önlerine geldi. Avusturya, Hünkâr İskelesi Antlaşmasının sakıncalarını, Çar hükümetine anlattı. Çar Nikola, antlaşmayı bozmamakla birlikte, şartlarını yerine getirmeyeceğini söyleyerek, ortalığı yatıştırdı. Zaten, mecburiyetlerden doğan antlaşma, tatbik edilmedi.

Osmanlılarla Ruslar arasında yapılmıştır. Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'da ayaklanması üzerine, devletin güvenliğini sağlamak amacıyla Rusya'dan yardım isteyen II. Mahmud, Fransa'nın Mehmed Ali Paşa'ya destek çıkması üzerine Mehmed Ali Paşa ile anlaşmanın yolunu bulmaya çalıştı. Rus birliklerinin Karadeniz boğazını geçerek Büyükdere önlerinde demirlemesi Fransa ve İngiltere'nin işine gelmedi. Bunun üzerine Fransa ve İngiltere Padişah ile Mehmed Ali Paşa'nın arasını bulmaya çalıştılar.

Böylece Padişah ile Mehmed Ali Paşa arasında 14 Mayıs 1833'de Kütahya antlaşması imzalandı. Geleceğini güvence altına almak isteyen Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa, Rus Çarı'na ittifak teklifinde bulunmuş, Çar'ın teklifi kabul etmesiyle de Osmanlılarla Ruslar arasında Hünkar İskelesi Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre:

Her iki devlet de huzur ve güvenlikleri için birbirine yardım edecek.

1829 yılında imzalanan Edirne Antlaşması ile bu antlaşmada geçen diğer maddeleri onanmaktadır.

Osmanlılar, Ruslardan yardım istedikleri takdirde, Rusya, karadan ve denizden, her iki tarafın da kararlaştırdığı sayıda bir kuvvetle yardım edecek.

Yardım isteyen taraf, yardıma gelen tarafın tüm masraflarını karşılayacak.

Antlaşma sekiz yıl geçerli olacak.

Bu savunma antlaşması 2 ay içerisinde onanacak ve onanan nüshalar İstanbul'da karşılıklı takas edilecek.

Ayrıca antlaşmanın gizli maddesine göre; Rusya herhangi bir Batı devleti ile savaşa girerse, Osmanlı Devleti Çanakkale Boğazı'nı Rusya ile savaşan devletin donanmalarına kapayacak, Rus gemileri ise boğazdan rahatça geçebilecekti.

İnebahtı (Lepanto) Deniz Savaşı 7 Ekim 1571


İnebahtı (Lepanto) Deniz Savaşı

Osmanlı - Haçlı donanmaları arasında, Korinthos körfezinde, İnebahtı yakınlarında yapılan deniz savaşı (7 Ekim 1571).

Osmanlı kaynakları, bu savaşın adını "Sıngın" olarak yazar.

O dönemde Kıbrıs, oldukça hareketli Mısır-İstanbul deniz ticaret yolu üzerinde önemli bir engeldi. Burası Venediklilerin elinde bulunuyor, adada yuvalanan, Venedik desteğindeki Hıristiyan korsanlar sık sık ticaret ve hac gemilerini vuruyorlardı. Kıbrıs'ın, vaktiyle bir Müslüman ülke olduğu gerekçesiyle fetva alınıp savaş açıldı. Kıbrıs'ın önemli merkezleri Lefkoşe ve Magosa, zorlu mücadelelerden sonra zaptedildi ve fethi tamamlandıktan sonra Kıbrıs, beylerbeylik haline getirildi (1570-1571).

Osmanlılar'ın Kıbrıs adasını almaları, Avrupa'da büyük tepkilere yol açtı. Bunun sonucu olarak Papa, İspanya kralı ve Venedik dukası, Osmanlılara karşı birleştiler. Bu birleşmeyi imza ile de onayladılar (15 Mayıs 1571). Kutsal ittifak adı verilen bu antlaşmayı, Osmanlılar, gizlice öğrendiler. Osmanlı divvanı'nda, bu tarihlerde, bazı görüş ayrılıkları yüzünden anlaşmazlık vardı. Bu durum, alınacak tedbirleri durduruyor, donanmayı hümayun amiralliğinin, Preveze'den yazdığı yardım isteklerini cevapsız bırakıyordu. Sonunda Dîvan, Avrupa karşısına güçlü bir donanma ile çıkma konusunda karara vardı. Ancak Dîvandaki anlaşmazlık yüzünden, Osmanlı donanmasının başına, bir kara ordusu kumandanı olan Müezzinzâde Ali Paşa getirildi. İstanbul'a gelen ikinci bir haber, Türk sularına gelmekte olan Haçlı donanması ile ilgiliydi. Sokullu, bu donanmayı durdurmak görevini de gene bir kara ordusu kumandanı olan Pertev Paşa'ya verdi.

Osmanlı donanmasında bir vezir, dört paşa, 15 beylerbeyi vardı. Ayrıca uluç ali paşa, Cafer Paşa, barbaroszade Hasan Paşa, Barbaroszâde Mehmed Paşa ve Salihpaşazâde Mehmed Bey gibi ünlü Türk denizcileri de bulunuyordu.

Osmanlılara karşı meydana getirilen Haçlı donanmasının başına, Karl V'in evlilik dışı oğlu, Hollanda genel valisi Don Juan (Avusturyalı Johann) getirildi. Venedik donanmasının başında Vaniero, Cenevizlilerinkinde Giovanni - Andrea Doria, Papalık donanmasında da dük Marco Antonio Collonna vardı. Ayrıca Avrupa'nın en ünlü prens, asilzâde, amiral ve generalleri Haçlı donanmasında görev almıştı.

Müezzinzâde Ali Paşa ile Pertev Paşa'nın yanlış tutumları, ünlü Türk denizcilerinin karşı koymalarına sebep oldu, ancak, yapılan tartışmalar sonunda kaptan-ı Deryanın görüşü uygulandı.

İki donanma, dünya tarihinin en büyük savaşlarından birine başladı. Türk donanması bozuldu. 142 gemi yok oldu, 20 bin Türk askeri şehid oldu. Ölenler arasında, Müezzinzâde Ali Paşa başta olmak üzere birçok Osmanlı paşası ve beylerbeyi de vardı. Bu arada, yalnız Uluç Ali Paşa'nın kumandasındaki Türk sağ cenahı başarı gösterdi. 42 Türk gemisinden kurulu olan bu cenah, gemilerini kaybetmedi, Haçlı sağ cenahını bozarak, savaş alanından ayrıldı. Uluç Ali Paşa, bu başarısından sonra Kaptan-ı deryalığa getirildi ve "Kılıç Ali Paşa" diye anıldı.

sokullu mehmed paşa yeni bir donanma hazırlamasını istedi. Bunun için çok sayıda malzemeye ihtiyaç olduğunu, kısa süre içinde böyle bir donanmanın hazırlanmasının zor olacağını söyleyen Uluç Ali Paşa'ya, Sokullu; "Bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabiliriz. Hangi geminin malzemesi yetişmezse gel benden al" demiştir ki, Osmanlı Devletinin o dönemdeki gücünü göstermesi açısından önemlidir. Sokullu Mehmed Paşa, gönderilen Venedik elçisine de, İnebahtı Deniz Savaşıyla ilgili olarak "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı'da bizi yenmekle, sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kolun yerine yenisi gelmez, fakat kesilen sakalın yerine daha gür çıkar" diye cevap vermiştir.

Bununla beraber, İnebahtı faciasından sonra, kaybedilen binlerce denizciyi yerine getirmek kolay olmamış ve tecrübesiz leventlerden teşkil edilen yeni donanma, devlete Akdeniz'deki eski kudretini kazandıramamıştır.Hint seferleri Artık, Avrupa siyasetini yönlendirecek ve ticaret yollarını hakimiyet altına alacak gibi büyük projelere de tevessül edilememiştir.

Kıbrıs'ın alınması Avrupa'da bir Haçlı donanmasının hazırlanmasına neden oldu. Don Juan komutasındaki Haçlı donanmasında Venedik, İspanya, Malta, Papalık ve diğer İtalya hükümetlerine ait gemiler bulunuyordu. Osmanlı Donanmasının değerli komutanları Pertev Paşa ve Uluç Ali Paşa bu karşılaşma sırasında savunma yapılmasını istedilerse de Kaptan-ı Derya Ali Paşa saldırıda bulunulmasını istedi.

İki donanma Mora'nın kuzey, Orta-Yunanistan ile Karlıeli'nin güney kapılarında bulunan İnebahtı körfezinde karşılaştı (7 Ekim 1571). Şiddetli çarpışmalardan sonra Kaptan-ı Derya Ali Paşa ve beraberindekiler şehit düştü. Osmanlı donanması beklemediği bir darbe aldı ve çok sayıda gemisi batırıldı. Savaşta büyük başarılar göstererek gemilerini kurtarmayı başaran Uluç Ali Paşa Sokullu Mehmed Paşa tarafından, Kaptan-ı Deryalığa getirildi.

Sokullu Mehmed Paşa yeni bir donanma hazırlamasını istedi. Bunun için çok sayıda malzemeye ihtiyaç olduğunu kısa süre içinde böyle bir donanmanın hazırlanmasının zor olduğunu söyleyen Uluç Ali Paşa'ya Sokullu; "Bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabiliriz. Hangi geminin malzemesi yetişmezse gel benden al." demesi Osmanlı Devletinin o dönemdeki gücünü göstermesi açısından önemlidir.

Sokullu Mehmed Paşa gönderilen Venedik elçisine İnebahtı Deniz Savaşıyla ilgili olarak "Biz Kıbrıs'ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı'da bizi yenmekle, sakalımızı traş ettiniz. Kesilen kolun yerine yenisi gelmez, fakat kesilen sakalın yerine daha gür çıkar." Bununla beraber İnebahtı faciasından sonra kaybedilen binlerce denizciyi yerrine getirmek kolay olmamış ve tecrübesiz, leventlerden teşkil edilen yeni donanma Osmanlı'ya Akdeniz'de eski kudretini kazandıramamıştır. Artık Avrupa siyasetini yönlendirecek ve ticaret yollarını hakimiyet altına alacak Hint Seferleri gibi büyük projelere de edilmemiştir.

Karlofça Antlaşması


Karlofça Antlaşması

1683’te sadrazam Merzifonlu Kara mustafa paşa'nın Viyana’yı kuşatması ile başlayan ve 1699’a kadar önce üç, sonra dört devletle yapılan savaşlar sonunda Almanya, Lehistan (Polonya), Venedik ve daha sonra Rusya ile imzalanan barış antlaşması

Osmanlı ordusunun, Viyana önünden çekilmesi üzerine Avrupa devletlerinden Avusturya, Lehistan, Venedik ve Malta, kutsal bir ittifak kurarak, Osmanlıları Avrupa’dan atmak gayesiyle, her taraftan Osmanlı ülkesine saldırdılar. Bu ittifaka daha sonra Rusya da katıldı. On altı yıl süren bu harplerde Osmanlı orduları, dört cephede savaşmak mecburiyetinde kaldı. 1695’te tahta çıkan Sultan ikinci mustafa han, kaybedilen yerleri geri almak için Avusturya üzerine üç sefer düzenledi. İlk iki seferde önemli başarılar kazandı ise de, üçüncü seferinde Zenta’da Avusturya ordusunun âni hücumuna uğrayan Osmanlı Ordusu, ağır bir yenilgiye uğradı.

1697 Zenta bozgunu'ndan sonra sadrazamlığa getirilen Amcazade mustafa Paşa, tecrübeli ve iyi görüşlü bir vezir olduğundan, bu şartlar altında dört cephede savaşa devam edip, elden çıkan yerlerin geri alınmasının imkânsız olduğunu görmüş ve barış yapılmasının şart olduğunu anlamıştı. Esasında, İngiliz ve Felemenk elçileri de barış için gayret sarf ediyorlardı. Daha önce, gerek osmanlı devleti ve gerekse Avusturya, uzun savaşa son verilmesi için faaliyette bulunmuşlar, ancak sulh gerçekleşmemişti. padişah Sultan İkinci Mustafa han, elden çıkan yerlerin hiç olmazsa bir kısmı geri alınmadıkça, barışa yanaşmak istemiyordu. İngiliz ve Felemenk sefirleriyle görüşerek sulh akdine lüzum gören Sadrâzam Amcazâde Hüseyin Paşa, devletin on altı yıldan beri savaştığını, maddî manevî pek büyük kayıplara uğradığını, anadolu ve rumeli’de asayişsizliklerin ortaya çıktığını, şimdilik barış yapılarak düşman arasındaki ittifakın bozulmasını beklemenin, devlet için daha faydalı olacağını anlatınca, padişah da sulha taraftâr oldu.

Taraflar, anlaşmaya karar verdikten sonra, antlaşmanın Tuna Irmağı kıyısında, Belgrad’a yakın Karlofça kasabasında imzâlanması kararlaştırıldı.

Karlofça’daki görüşmeler ve tartışmalar dört ay devam ederek otuz altı celse sürdü. Sert ve çetin müzâkereler sonunda, sulh kararını imzâlamağa mezun olmayan Rusya hâriç olmak üzere, üç devletle yirmi beşer sene müddetle ayrı ayrı muâhede ve Rusya ile de üç esne üzerinde mütâreke imzâlandı. Barış görüşmelerine arabulucu olarak katılan İngiliz ve Hollanda hükümetleri, Osmanlı hükümetine konferanstan önce antlaşma esaslarını kabataslak ortaya koyan bir protokol imzalatmayı başardılar, bu sebeple Osmanlı birinci murahhası rami mehmed efendi'nin başarılı diplomatik faaliyetlerine rağmen, Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti için ağır bir mağlubiyet oldu.

26 Ocak 1699’da Avusturya ile imzalanan yirmi maddelik antlaşmaya göre; Bonat (Temeşvar) eyaleti bütün sancakları ile Osmanlılarda kalıyor, Erdel de dahil olmak üzere Macaristan’ın diğer yerleri, Avusturya’ya terk ediliyordu. Hırvatistan taraflarında her iki devlet ellerindeki yerleri muhafaza ediyorlardı. Bu tarafta Sava Nehri hudut kabul edildi. Tire ve Moroş nehirleri, balık avı vesâire ihtiyaçlar ve nehir gemileriyle yapılacak nakliyat için her iki tarafça serbest bırakıldı. Bu antlaşma ile Erdel (Transilvanya), Osmanlı nüfuzundan çıkarak Avusturya’nın bir eyaleti oldu.

Lehistan’la imzâlanan on bir maddelik antlaşmaya göre; Osmanlı Devleti, bucaş muahadesi ile Lehlilerden aldığı Podolya eyaleti ve Kamaniçe ile Ukrayna’yı geri veriyordu. Bundan başka, Osmanlı hükümeti, kırım hanlığı'nın Lehistan’a taarruzunu önlemeği taahhüt ettiği gibi, aynı zamanda Lehlilerin, Kırım hanlarına her sene vermekte oldukları vergi de kaldırılıyordu.

Venedik Cumhuriyeti ile de on altı maddelik bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre: Kuzey Mora’da yarımadanın kapısı olan Korent şehri müstesna olmak üzere Mora Yarımadasıyla Ayamavra Adası ve yanındaki Küçük Ada, Dalmaçya’da Knin, Sin, Gabelas Zadvarya, Vorgaraç, Velika, Çeklot kaleleriyle, daha güneyde Nove ve Rısen (Resne) kaleleri gibi, muharebe esnasında Venedikliler tarafından alınmış olan yerler, ayrıca onlarda kalıyordu. Venedikliler de İnebahtı Körfezinin kuzeyinde elde ettikleri bütün şehir ve kasabaları geri veriyorlardı. İnebahtı liman ve kalesi de bu suretle Osmanlılara iâde ediliyordu.

Azak Kalesini alarak Karadeniz’e çıkmak isteyen Rus Çarı Deli Petro’nun bu emeline, Kerç Boğazının Osmanlılar elinde olması ve bu sırada Osmanlılarla Avusturyalılar arasında sulhun yapılması mani olmuştu. Bu sebeple Çar, Karlofça’ya murahhas (temsilci) göndermiş, ancak murahhas sulha yanaşmayarak, üç sene üzerine bir mütareke yapıp memleketine dönmüştü. Ancak, Çar yalnız başına niyetini gerçekleştiremeyeceğini anladığından, ertesi yıl İstanbul’a bir murahhas gönderdi.resisülküttap Râmi Mehmed Efendi ile Rus Murahhası Ukrayçov arasında yapılan görüşmelerden sonra (on dört maddelik) antlaşma imzâlandı.

14 temmuz 1700’de Rusya ile imzâlanan yine yirmi beş yıl süreli İstanbul Muahedesine göre; Azak Kalesi ve etrafında ona tabi kale ve hisarlar ile, Koban taraflarından önemli bir bölge Ruslara bırakıldı. Özi Suyu üzerindeki Doğan (Togay), Gâzi Kerman, Şahin Kerman, Nusret Kerman hisarları yıkılmak üzere, o havali Osmanlılara iâde olundu. Ayrıca Rusların daimî suretle İstanbul’da kapı kethüdası ismiyle küçük elçi bulundurmaları ve bunun diğer devletlerin daimî elçileriyle aynı hakka sahip olması kabul edildi.

Karlofça Antlaşması, Osmanlılar aleyhine yapılmış en ağır antlaşmadır. Bu antlaşmayla, Osmanlı Devletinin Orta Avrupa’ya doğru gelişme hareketi kesinlikle durdurulmuş ve Osmanlı Devleti, savunma durumuna düşürülmüştür.

1683 Viyana Bozgunu ile başlayan on altı yıllık harp neticesinde, devletin asırlardan beri elde ettiği yerler elden çıkmış, Macaristan, Erdel, Podolya, Ukrayna, Mora gibi geniş bölgeler, Bosna ve havalisinden mühim yerler düşman eline geçmiştir.

Karlofça Muahedesiyle neticelenen ve dört cephede ve bilhassa Avusturya ve Venedik cephelerinde en kıymetli toprakların terkini gerektiren bu savaşlar, Osmanlı ordusunun bundan böyle yeniden tertip edilerek yeni usullere göre harp etmesini icap ettiriyordu. Karlofça Muahedesi, Osmanlıların askerî kudretinin mühim surette zaafa uğradığını meydana çıkarmış ve asırlarca süren, düşman üzerindeki Türk kudret ve satvetini silmiştir.

Osmanlı Devleti, bu antlaşmanın şartlarını bozmak için çok gayret gösterdi. 1711’de Rusya’yı, 1715’te Venedik’i yenerek, Karlofça Antlaşması ile bu devletlere verdiği toprakları geri aldı. Yalnız, bütün çabalarına rağmen Avusturya’ya verdiklerini geri alamadı. Büyüyen Rus tehlikesine karşı Lehistan’ı destekleme siyaseti güttüğünden, Karlofça ile Lehistan’a bıraktığı yerleri geri almaya teşebbüs etmedi.

Sultan İkinci Mustafa döneminde Avusturya üzerine üç büyük sefer düzenlendi. Ancak 11 Eylül 1697'de uğranılan Sente mağlubiyeti ile Osmanlı Devleti bir anda savunmasız kaldı. Bu arada Venedikliler Mora ve Dalmaçya'ya, Lehistan ise Boğdan'a saldırdı. Aynı dönemde Rusya'nın başına Deli Petro geçmişti. Deli Petro ordusunu modernize etmiş, boğazlardan Akdeniz'e inme ve Karadeniz'e egemen olma çabalarına girişmişti.

1695'deki saldırıda başarısız olmuş, fakat bir yıl sonra Azak Kalesini ele geçirmişti (6 Ağustos 1696). Uzun süren savaşlar sonunda Osmanlı Devleti yorgun düşmüştü. Özellikle İngiliz hükümetinin araya girmesi sonucu, Sultan İkinci Mustafa barışa razı oldu.

İmzalanan Karlofça Antlaşmasıyla Banat ve Temeşvar hariç, bütün Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya'ya, Ukrayna ve Podolya Lehistan'a, Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakıldı (26 Ocak 1699). Karlofça Antlaşması Osmanlı Devleti'nin toprak kaybettiği ilk antlaşmadır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemi başlar. Ayrıca bir yıl sonra Rusya ile de bir antlaşma yapıldı.

14 Temmuz 1700 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması ile Azak kalesi Rusya'ya bırakıldı.Tarih 1703 yılına gelmiş, Osmanlı Devleti'nin kötü gidişine dur denilememişti. Padişah tahta çıktığında söylediklerini unutmuş gibiydi. "Zevk ve sefa bana haram olsun" dediği halde, av partileri düzenliyor, aylarca av peşinde dolaşıyordu. Devlet işlerini sadrazamlarına ve eski hocası olan sonradan şeyhülislam yaptığı Feyzullah Efendi'ye bırakmıştı. Bu durum ordu içinde hoşnutsuzluğa yol açtı.

Kasr-ı Şirin (Kasrışirin) Antlaşması 24 Aralık 1638


Kasr-ı Şirin (Kasrışirin) Antlaşması
Türkiye-İran hududunu tespit eden Osmanlı-Safevî Antlaşması. Osmanlı Sultanı dördüncü murad Hanın 24 Aralık 1638’de Safeviler’den Bağdat’ı geri almasıyla, İran sulh istedi. Osmanlı Devleti'ni Vezirazam ve Serdâr-ı Ekrem Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Safevîleri de Sarı Han başkanlığındaki İran heyeti temsil ediyordu. 14 Mayıs'ta başlayan müzakereler neticesinde, 17 Mayıs 1639’da antlaşmaya varıldı. Osmanlı sultanı ve İran Şahı tarafından tasdik edilen Kasr-ı Şirin Antlaşmasına göre:

1) Bağdat, Basra, Kerkük ve Doğu Anadolu, Osmanlı Devletinde kalacaktı.

2) Revan, Safevî Devletinin olacaktı.

3) Kotor, Mokur ve Kars taraflarındaki kaleler, iki tarafça da yıkılacaktı.

4) Safevîler, İran’da, Eshâb-ı kirama, İslâm âlimlerine ve eserlerine sövülmesini yasaklayacaklardı.

Kasr-ı Şirin Antlaşmasının maddeleri, hemen hemen bugünkü Türkiye ile İran devletlerinin hududunu tespit mahiyetinde olduğundan önemlidir. Kerkük, Basra, Bağdat ve Revan dışındaki Türkiye-İran hududu, bu antlaşmaya göre bugüne kadar aynen kalmıştır. Kasr-ı Şirin Antlaşması tasdik edildikten sonra, iki taraf da hediyeleşip, karşılıklı heyetler gelip gitmiştir.

Bugünkü İran sınırımızın çizildiği, Osmanlı Devleti ile İran arasında imzalanan antlaşmadır. Osmanlı-İran Savaşları, İran Şahı I. Abbas'ın ölmesi ve IV. Murad'ın tahta çıkarak yönetimi ele almasıyla Osmanlı Devleti'nin lehine gelişmiştir. Sultan IV. Murad 1635'de Revan (Erivan) ve Bağdat'ı geri aldı. İran'ın barış istemesi üzerine Hulvanrud Irmağı'nın kıyısında bulunan Kasr-ı Şirin'de bir antlaşma imzalandı. Antlaşma gereğince:

Bağdat, Bedre, Hassan, Hanıkin, Mendeli, Derne, Dertenk ile Sermenel'e kadar olan alanlar Osmanlılara bırakılacaktı.

Derbe, Azerbaycan ve Revan İran sınırları içinde kaldı.

İran'ın kuzey sınırı, Kars, Ahıska ve Van Osmanlı topraklarında kalacak biçimde belirlendi.

Sınırın her iki tarafında kalan kalelerin ve istihkamların yıkılması öngörüldü.

Antlaşmanın sonuna eklenen bir madde ile İran'da, ilk üç halife (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman) ile Hz. Muhammed'in eşi Hz. Ayşe'ye hutbelerde "seb ve lanet" edilmemesi koşulu kondu. Bu antlaşma 1722 yılına kadar yürürlükte kaldı ve 1723'te başlayan savaş sonrasında 1747'de yeniden yürülüğe konuldu.

Küçük Kaynarca Antlaşması


Küçük Kaynarca Antlaşması

osmanlı devleti ile Rusya arasında, 1768-1774 yılları arasında vuku bulan harbe son veren ve Osmanlı Devletinde önemli toprak kayıplarına yol açan antlaşma. Güney Dobruca’daki Küçük Kaynarca kasabasında imzalandığından bu adı almıştır.

Osmanlı ordusunun, 1773’te Ruslara karşı kazandığı Ruscuk, Silistre ve Varna zaferlerinin intikamını isteyen Çariçe İkinci Katerina, Tuna ordusunu takviye etmişti. Başkumandan Mareşal Romanzoff, Osmanlı ordusunu, merkezinde muhasara için Şumnu’ya doğru hareket etti. Bu sırada rahatsız olan veziri azam ve Serdâr-ı ekrem , düşmanı karşılamak üzere ywniçeri ağası Yeğen Mehmed Paşa kumandasında bir kuvvet sevk ettiyse de, bu kuvvetler Kozluca’da mağlup oldu. Romanzoff’un, bu başarıdan sonra Şumnu önlerine gelip Varna yolunu kesmek suretiyle, Osmanlı ordusunu iâşe ve mühimmattan mahrum etmesi, askerin dağılmasına yol açtı ve orduda on iki bin kişi kaldı. Yanındaki az sayıdaki kuvvetle mukavemet etmenin bir fayda sağlamayacağını anlayan Serdâr-ı ekrem, mütareke istemek zorunda kaldı.sadrazam kethüdası resmi ahmed efendi, nişancı rütbesi ile birinci, reisül kütheda İbrâhim Münib efendide ikinci murahhas tayin olunarak, 12 Temmuz 1774’te Şumnu’dan hareketle Balya Boğazına yakın Küçük Kaynarca kasabasına geldiler. Ruslar tarafının murahhası, General Repnin idi. Mareşal Romanzoff, mütareke kabul etmeyerek birinci sulh müzâkeresinde esasları iki tarafça kabul edilmiş olan esaslara göre derhal sulh akdini istediğinden, mecburen teklif kabul olunup, iki günde ve iki celsede antlaşma imzalandı.

Rus başkumandanı, sulh görüşmesi yapabilmek için başlangıçta Kılburun, Kerç ve Yenikalenin Ruslara terkini şart koydu. Osmanlı murahhasları, bütün fırsatların elden çıkması ve kendilerine zaman verilmemesi üzerine, Rus isteklerini çaresiz kabul ettiler. 17 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan ve henüz tahta yeni çıkan Birinci abdülhamid han tarafından tasdik edilen, yirmi sekiz maddelik bu antlaşmaya göre:

1. Kırım hanlığı'yla Kuban ve Bucak siyâsî bakımdan müstakil olup, ancak dînî işlerinde Hilâfet makamına tâbi olacaklardır.

2. Kılburun, Kerç, Yenikale ve Azak Kalesiyle Dinyeper (Özi) ve Buğ (Aksu) nehirleri arasındaki arazi, Rusya’ya terk edilmiş ve Aksu hudut kabul edilmiştir.

3. Ruslar tarafından işgal edilen Besarabya, Eflak, Boğdan ve Gürcistan ülkeleriyle Akdeniz adaları Osmanlılara iade olunacaktır.

4. Rus ordusu, Bulgaristan’da Tuna’nın sağ sahilinden, bir ay içinde sol sahiline çekilecektir.

5. Babıali, İmparatorlukta Hıristiyan diniyle kiliselerini, daimî surette himaye edecektir.

6. Rus sefirlerinin, Eflâk ve Boğdan vaziyetleri hakkındaki müracaatları dikkate alınacaktır. (Bu madde mucibince memleketin işlerinde Rus müdahalesine devamlı açık kapı bırakılmış oluyordu.)

7. Rus ticaret gemileri, Karadeniz’le Akdeniz’de hareket serbestisine sahip olacak ve istedikleri zaman boğazlardan geçebilecekler ve Osmanlı limanlarında kalabileceklerdi. Ayrıca Ruslar, Osmanlı şehir ve kasabalarında münasip görecekleri yerlerde konsolosluklar ihdas edebileceklerdi.

8. İngilizlerle Fransızlara verilen kapitilasyonlar, Rusya’ya da aynen tanınacaktır.

9. Osmanlı Devleti, savaş tazminatı olarak, üç senede ve üç taksitte, Rusya’ya on beş bin kese akça verecektir.

Osmanlı Devleti, arazi itibariyle fazla kayba uğramamakla beraber, Rusların Eflak ve Boğdan’a karışmaları, istedikleri yerlerde konsolosluk açabilmeleri ve Ortodoksların hâmisi sıfatını takınmaları gibi maddeler sebebiyle, zayıf anlarında, devamlı olarak bu devletin saldırılarına mâruz kalmıştır.

Sultan Birinci Abdülhamid, Osmanlı-Rus savaşının kötü şekilde devam ettiği bir dönemde tahta geçti. Ruslara karşı konulamayacağını anlayan Osmanlı Devleti, 21 Temmuz 1774 tarihinde Küçük Kaynarca Antlaşması'na imza attı.

Bu antlaşmaya göre Kırım'a bağımsızlık verildi. Ruslar; Karadeniz'de ticaret yapıp, donanma bulundurabilecekler, Balkanlarda Ortodoks toplulukların haklarını koruyacaklardı. Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş tazminatı verecek, ancak Rusya Eflak, Boğdan, Beserabya ve Akdeniz'de işgal ettiği adaları Osmanlı Devleti'ne geri verecekti. Fakat bu bölgelerde Osmanlı Devleti genel af ilan edecek, halka din ve mezhep özgürlüğü verecek, halktan vergi almayacak, isteyen istediği yere göç edebilecekti.

Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin kurulduğu günden bu yana imzaladığı, şartları en ağır antlaşmadır. İlk defa, halkı tamamen Türk ve Müslüman olan Kırım gibi bir eyalet kaybedilmişti. Karadeniz'in bir Türk gölü olma özelliği de böylece sona ermiş oldu. Osmanlılar ilk kez, bir devlete savaş tazminatı verdiler. Rusya'ya kapitülasyonlardan yararlanma imkanı verildi. Rus ticaret gemileri boğazlardan serbestçe geçme hakkına sahip oldular. Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışma imkanını da bulmuş oldu.

Kırım Savaşı (Kırım Harbi) 1853-1856


Kırım Savaşı (Kırım Harbi)
Osmanlı Devleti ve müttefikleri İngiltere, Fransa ve Piemento ile Rusya arasında, 1853-1856 yıllarında yapılan savaş.

1800’lü yıllarda dünyada iki büyük İslâm devleti vardı. Biri Osmanlı Devleti, diğeri ise, Hindistan’daki Gürgani hükümdarlığıydı. İslâmiyet'in büyük düşmanı olan İngilizler ise, devamlı bu iki devleti nasıl yok edebileceklerini planlamakla meşguldüler. Önce Gürgâniye Devletini parçalamaya karar verdiler. Böylece hem Asya’daki Müslümanları başsız bırakacaklar, hem de Hindistan’ın hazinelerine ve ticaretine hakim olacaklardı. Fakat Osmanlı Devletinin, buna mâni olmasından korkuyorlardı. Bunun için, Osmanlı Devletiyle Rusya arasında savaş çıkarmaya çalıştılar. Sıcak denizlere inme hayaliyle yanıp tutuşan Rusya’yı devamlı tahrik ettikleri gibi, sadrazam Mustafa Reşid paşa'yı da kandırarak, Rusya’ya karşı düşmanca tavır takınmasını temin ettiler. İngilizlerin asıl maksadını anlayamayan Rus Çarı Birinci Nikola, İngilizlerle, Osmanlı toprakları hakkında görüşmeye karar verdi. 9 Ocak 1853’te Sen-Petersburg’un kışlık sarayında verilen bir baloda, İngiliz elçisine Osmanlı Devletinin topraklarını paylaşmayı teklif etti. Ancak, İngiltere bu teklifi reddettiği gibi, durumu Babıali’ye de bildirdi. Bunun üzerine Rusya, Osmanlı Devleti hakkında, tek başına tedbirler almaya kalkıştı. İstanbul’a prens Mençikof’u elçi olarak gönderip, Fransa’nın Kudüs’te daha önceleri Katolikler adına sağladığı imtiyazların Ortodokslar için de tatbik edilmesini, Ortodoks tebaanın himayesinin Rusya’ya verilmesini istedi. Fakat Mustafa Reşid Paşa, bu teklifleri reddedip meselenin diplomatik yollardan çözümünü önledi. Bunun üzerine Avusturya İmparatorluğu ile Prusya Krallığı, İstanbul ve Petersburg’a kendi hakemliklerinde bir konferans toplanıp savaşın önlenmesini teklif ettiler. Rusya, bu teklifi kabul ettiği halde Mustafa Reşid Paşa, İngilizlerin tahriki ile reddetti. Böylece, iki devlet arasında münasebetler tamamen kesildi. Rusya, savaş ilan etmeden Eflak ve Boğdan’ı işgal etti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, 4 Ekim 1853’te Rusya’ya harp ilan etti.

Tuna cephesinde savaş, Türk topçu ateşiyle başladı (23.10.1853). İlk gün, Ruslar, 300 asker kayıp verdiler. Ömer Paşa, 27 Ekim’de Vidin’den doğuya doğru Tuna dirseğini geçerek Romanya’ya girdi. Kalafat’ı aldı. Tutrakan ve Yerköyü’nden de Romanya’ya asker sokan Ömer Paşa, Oltenisa meydan muharebesinde, Rus kuvvetlerini bozdu (5.11.1853). Binlerce ölü ve yaralı veren Ruslar, bozgun hâlinde Bükreş’e kaçtılar.

Anadolu cephesinde de Müşir Abdülkarim Nedir Paşa, Kafkasya’da harekâtta bulunup, Şeyh Şâmil ile irtibat kurdu. Şeyh Şâmil vasıtasıyla, Kafkasya’daki yerli ahaliden Ruslara karşı destek sağlandı. Fakat, Tuna cephesindeki başarı, bu cephede sağlanamadı. Bunun üzerine Abdülkerim Nâdir Paşanın yerine erkân-ı harbiye reisi olan Ahmed Paşa, cephe kumandanı oldu.

Bu arada Rus Karadeniz Donanması, Sinop’ta yatan 12 parçalık Türk filosunu bastı (30 Kasım 1853). Filonun tamamı imha edilince, iki binden fazla Osmanlı bahriyelisi şehid oldu. Sinop’un Müslüman mahalleleri, bombardıman edilerek tahrip edildi. Birçok sivil de şehid oldu.

Bunun üzerine İngiltere, Rusya ile diplomatik münasebetlerini kesti. Rus çarının, Kudüs’te Katoliklere karşı Ortodoksları ayaklandırdığını ileri sürerek, Rusların Akdeniz’e inmesini istemeyen Fransa’yı da yanına alıp, 1854 Mart’ında, Rusya’ya resmen savaş ilan etti. İki devlet, Osmanlı Devletinin yanında yer aldı.

Müttefik kuvvetleri, 31 Mart’ta Gelibolu’da toplandı. İngiliz kuvvetlerine Lord Raglen, Fransız kuvvetlerine Mareşal Arnard, Tuna boyundaki Osmanlı Ordusuna ise Ömer Lütfi Paşa kumanda ediyordu. Ömer Paşa, 17 Nisan’da Küçük Eflak ve Sırbistan arasındaki Kalafat Muharebesinde Rus taarruzunu püskürtüp, düşmanı Karayova’ya kadar seksen kilometre kovaladı. Müttefik donanmasına Odesa’dan ateş edilmesi üzerine, şehir topa tutuldu. Sekiz gemilik müttefik filosu on beş Rus gemisini batırıp, istihkâm ve tahkimatlarını, mühimmat depolarını, tersane tesislerini tahrip ederek on üç gemiyi de ele geçirdi.

15 Mayıs’ta Ruslar, Güney Dobruca’da mühim bir Türk kalesi olan Silistre’yi muhasaraya başladılar. 80 000 kişilik Rus ordusu, kaleyi savunmakta olan Musa Paşanın emrindeki 10 000 kişilik kuvvet karşısında bozguna uğradı. 41 gün içinde yaralanma ve ölüm sebebiyle birkaç defa kumandan değiştirmek zorunda kalan Ruslar, 25 Haziranda 15 bin ölü, 25 000 yaralı vererek muhasarayı kaldırdılar. Ömer Paşanın kuvvetleri karşısında da duramayan Ruslar, 6000 kayıp verdikten sonra Romanya’yı boşaltıp Boğdan’a çekildiler. Rus kuvvetlerinin yerine, 6 Ağustos’ta Türk kuvvetleri girdi. Rus zulmünden bıkan Romanyalılar, Osmanlı kuvvetlerini sevinçle karşılayıp büyük merasimler tertip ettiler. Hıristiyan olmalarına rağmen, Büyük Bükreş kilisesinde dua edip, Osmanlı hakimiyetinde bulunmalarına sevinçle şükrettiler.

Osmanlı Devleti ve müttefikleri, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile antlaşma yapıp, Eflak, Boğdan ve Tuna’nın güvenliğini bunlara vererek Kırım’a saldırmaya karar verdiler. İngiliz ve Fransız donanması, Baltık’a açılıp Rusları taciz etti. Temmuz ayından beri Varna’da bulunan 55 000 kişilik müttefik kuvvetleri, Eylül ayında Kırım’a hareket etti. 14 Eylül 1854’de, Kırım’a çıkarma yapıldı.

Müttefik kuvvetlerin hedefi, Rusların Karadeniz’deki en kuvvetli ve müstahkem liman şehri Sivastopol’du. 19 Eylülde Eskihisar mevkiinden hareket eden müttefik kuvvetleri, Prens Mençikof idaresindeki 50 000 Rus askeri ile Alma’da muharebeye tutuştu. Rus kuvvetleri beş bin ölü, on iki bin yaralı verip, bozguna uğrayarak Sivastopol’a çekildi. Orada çok çetin bir savunmaya başladılar. Sivastopol’u kuşatan müttefik kuvvetler, şehir yakınındaki Balaklava limanını işgal ettiler. 25 Ekim’de Balaklava ve 5 Kasım’da İnkerman savaşlarında Ruslar, 90 000 askerle savaşmalarına rağmen, Osmanlı kuvvetlerinin kahramanca çarpışması sebebiyle yenildiler. Bu yenilgileri hazmedemeyen Prens Mençikof, kederinden ölünce, yerine general Gorçokof atandı.

Tuna cephesinde Rusları bozguna uğratıp, bu taraftan gelebilecek tehlikeleri bertaraf eden Ömer Paşa, Şubat başında Kırım’a gelip, 17 Şubat 1855’te Gözleve Meydan Muharebesinde, Rus ordusunu bozdu.

Bu arada Rus Çarı Birinci Nikola ölmüş, yerine oğlu İkinci Aleksandr geçmişti. Kırım’da bulunan toplam müttefik kuvveti 202 000 kişiye ulaşmış, Osmanlı Devletiyle yaptığı antlaşma ile, Sardunya Krallığı da müttefiklerin yanında savaşa girip, 16 000 askerini Kırım’a göndermişti.

24 Mayısta Kerç’i ve 28 Mayısta Anapa’yı alan müttefik kuvvetleri, 7 Haziran’da Sivastopol’a yaptıkları umumî taarruzla, Ruslara 20 000 asker zayiat verdirip, 73 top ele geçirdiler. Müttefik kuvvetlerin verdiği kayıp, 5000 idi.

Bu savaşın maddî kaynaklarını karşılamakta güçlük çeken Osmanlı Devleti, Mustafa Reşid Paşanın sadareti zamanında ilk defa dış borçlanmaya girdi. İngiltere ve Fransa’dan 5.000.000 altın borç alındı. Bundan sonra, dış borçlanmanın sonu gelmeyecek ve 20 yıl geçmeden, Türk Maliyesi, iflasın eşiğine adım atacaktır.

Müttefikler 1855 baharında büyük hazırlık yaparak Kırım’ın asker, mühimmat ve erzak stokunu takviye ettiler. Komuta kademesinde de değişiklik oldu. Fransız kuvvetlerinin başına general Pelisier, Lord Raglan’ın hastalıktan ölmesiyle de yerine İngiliz generali Simson tayin edildi. 24 Mayısta Rusların Sivastopol’a asker sevkiyatı yaptığı stratejik önemi olan Kerç Boğazına müttefiklerin asker çıkartmasıyla harekât başladı. Buharlı savaş gemilerinden meydana gelen yirmi iki gemilik filo, Azak Denizine gönderildi. Rusların Karadeniz sahilleri işgal edilerek, pek çok kayıp verdirildi.

Yaz boyu bütün şiddetiyle devam eden çarpışmalardan sonra, Sivastopol’a karşı umumi hücuma geçildi. Ruslar, büyük yardım almalarına rağmen 8 Eylülde Malakit istihkâmlarının zapt edilmesi üzerine, dayanamayacaklarını anlayıp, şehri terk etmeye başladılar. Müttefik kuvvetleri, 9 Eylülde Sivastopol’a girdiler. 11 ay süren kuşatma çok kanlı olmuş, iki taraf da büyük kayıp vermiş ve Sivastopol harabeye dönmüştü.

Müttefikler, harekâta devamla Kılburnu Zaferini kazanıp, Özi Kalesini zaptettiler. Bu cephede de Rusların savaşacak gücü kalmadı.

Kafkas cephesinde ise, Ruslar, Doğubeyazıt'ı alarak Kars’ı kuşattılar (15 Temmuz 1855). Kars’ın tahkimatı pek iyi olmamasına rağmen, Müşir Mehmed Vâsıf Paşa, 15 000 askeriyle 40 000 kişilik Rus kuvvetlerine başarıyla karşı koydu. Devamlı takviye alan Ruslar, 29 Eylülde umumî taarruz yapıp, 7000 ölü 10 000 yaralı verdilerse de geri çekilmediler. Kırım’da savaşın bitmesinden yararlanan Ömer Paşa, Kafkas cephesine yardım için Sohumkale’ye çıktı. İngur Meydan Muharebesinde Rus ordusunu dağıttı (6 Kasım 1855) ve Kars üzerine yürüdü. Fakat uzun süredir ikmal alamayan Kars, açlıktan düştü (28 Kasım 1855).

Kars’ın düşmesiyle harp fiilen bitti ise de, Ruslar sulha yanaşmadı. Ancak Avusturya’nın ültimatomu üzerine sulhu kabul etti. 1856 Şubat ayında Viyana protokolü ile sulhun ana hatları kabul edildi ve savaş sona erdi. Savaşa askerî güçleriyle yardım eden İngiltere ve Fransa, bu yardımlarına karşılık Osmanlı Devletinden, tanzimat Fermanı teyid eden ve onu tamamlayan Islahat Fermanının yayınlanmasını istediler. Devrin sadrazamı Ali paşa ile Fransız ve İngiliz elçilerinin ortaklaşa hazırladıkları yeni ferman, antlaşma imzalanmadan önce ilan edildi. Binlerce şehid, dayanılmaz malî külfet ve sıkıntılara mâl olan başarıların meyvesini Osmanlılar değil, göstermelik olarak savaşa giren Osmanlı müttefikleri topladı. Osmanlı Devletinin iç ve dış siyasetinde yabancı müdahalesine her zaman açık kapı bırakan bu ferman, Osmanlı toplumu ve ekonomisini Avrupa ekonomisinin nüfuz sahası içine sokarak bağımlı hâle getirdi. Bu ferman sayesinde çeşitli mezheplere bağlı Hıristiyan tebaaya, Rusların harp öncesi teklif ettiği haklardan daha fazlası verildi. Bu fermanın yayınlanmasından sonra görüşmelere Paris’te devam edildi. Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya-Macaristan ve Prusya’nın katıldığı Paris görüşmeleri 30 Mart 1856’da sonuçlandı.

Kırım Savaşı, Osmanlı Devletinin toprak kaybına sebep olmamasına rağmen, siyasî olarak aleyhine oldu. Devlet iktisaden çöktü. Müttefikler kârlı çıktı. Osmanlı Devletini Rusya ile meşgul eden İngiltere, az bir kuvvetle savaşa girip asıl maksadını gizledi ve büyük devletlerin dikkatini o yöne çekerek Hindistan’daki Gürgâniyye (Babürlüler) Devletini yıktı. Topraklarını işgal ederek, Hindistan hazinelerine sahip oldu ve ticaretini geliştirdi. Ayrıca, Ortadoğu ve Hindistan yolunda rakibi olan Rusya’yı, Osmanlı'yla çatıştırarak zayıflattı. Islahat fermanıyla gayrimüslimlere verilen haklar sonunda, birçok yerde bağımsızlık hareketlerinin çıkmasına sebep olundu. Fransa ise, Ortadoğu’yu karıştırarak günümüze kadar süren hadiselere sebebiyet verdi. İtalya, müttefiklerden siyasî yardım alarak birliğini kuvvetlendirip, tamamladı. Rusya, savaştan mağlup ayrılmasına rağmen, antlaşmaya aykırı hareket edip, büyük idealini önce siyasî olarak, sonra da her türlü hareketlere teşebbüs ederek devam ettirdi.

Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devleti içinde gerektiği ilgiyi görmese de, Avrupa'da ses getirdi. Bu sıralarda, Tuna boylarında ilerlemeye başlayan Rusya, Osmanlı topraklarına son vermek ve bu toprakları Avrupalı devletler arasında pay etmek istiyordu. Ayrıca Rusya, Osmanlı Ortodokslarının haklarının kendisine bırakılmasını da istiyordu. Ancak Rusya'nın hesabı tutmadı. İngiltere ve Fransa bu planı kabul etmeyerek, Rus saldırısı karşısında Osmanlı Devleti'nden taraf oldular.

Ruslar, İngiliz ve Fransız kuvvetlerinden destek alan Osmanlı kuvvetleri karşısında yenilgiye uğradılar ve Sivastopol ele geçirildi (1855). Osmanlı Devleti karşısında uğradığı yenilgiler yüzünden intihar eden Rus Çarı Birinci Nicolay'ın yerine tahta geçen Çar İkinci Alexander, barış istemek zorunda kaldı. 1856 yılında yapılan Paris Antlaşmasına göre; Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılacak, toprakları Avrupa devletlerinin kefaleti altında olacaktı. Karadeniz'de her iki tarafın da savaş gemileri bulundurulmayacaktı. Taraflar aldıkları yerleri birbirlerine geri vereceklerdi.